Muammer KILIÇ

Tarih: 31.10.2023 15:01

Mucitlik Zeka İşi Değil mi?

Facebook Twitter Linked-in

Mucitlik Zeka İşi Değil mi?

Dünyayı baştan sona gezerken insanın her alanda mucizeler meydana getirdiğine tanıklık ederiz. İnsan düşünen bir varlıktır. Tıpkı donanımlı bir bilgisayarda aradığınız her şey onda mevcuttur, hatta daha fazlası. El işinde ona kolaylık sağlayacak bir makine üretmek onun için belki de basit bir buluştur. Hepi topu 200 cm boya sahip olan insan, yeri gelmiş yüzlerce metre devasa gök delenler dikmiş, yeri gelmiş dünyanın öte ucuna kolayca gide bilmek için araçlar yapmıştır. Mesela bir uçak yapıp uçmak kimin aklına gelebilirdi ki deyip, kararsızlığımızı ortaya çıkarmış olduk. Düşünce denen bir görünmezlik hilesi fikirlere dönüşe bilindiği gibi uygulamaya da konulmuştur. Mesela birden çok konu var ama birkaçına değinmek istiyorum. Bunlardan biri uçmak dedik.  Eski insanlar uçmayı hep istemişlerdir. Hatta fikirlerini kalem ve kâğıt alarak insan resmi çizip kollarının arkasına kanat resmi yapmışlardır. Onunla da kalmayıp Yunanlılar ve Mısırlılar uçma arzularını mitolojik hikâye haline getirip efsaneyi nesilden nesile aktarmışlardır. Bir gün birinin çıkıp bunu deneyeceği gün gelip çatmıştı.

Uçmayla ilgili ilk girişimlerden birini 9. yüzyılda yaşayan Müslüman bilgin ve mucit Abbas Kasım İbn Firnas yaptı. Firnas ipek ve kartal tüylerini kullanarak uçmaya yarayan büyük kanatlar geliştirdi. Kollarına taktığı kanatlarla bir tepeye çıkarak uçmayı deneyen Firnas, bir süre havada kalsa da başarısız oldu.

 

 

E… Başarısız olununca vazgeçer mi insan? Bunu gören diğer bilim insanları türlü türlü girişimlerde bulunur. 

 

15. Yüzyıla gelindiğinde İtalyan bilgin Leonardo da Vinci -kendisi uçmayı denemese de- çırpan kanat denilen ve insanın sırtına bağlanarak kullanılması öngörülen bir makine tasarımı çizdi. Da Vinci’nin fikirleri uçmayı sağlayacak bir makine icat etmenin amaçlandığı ilk bilimsel girişimlerden biri olarak kabul ediliyor.

Uçmak için denemeler ardı sıra devam eder. Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinde anlattığına göre, 1633 yılında İstanbul’da Lâgarî Hasan Çelebi ilk insanlı roketi icat etti. Roketi ile gökyüzüne yükselen Çelebi, belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra birkaç kanat çırparak yere sağ salim inmeyi başardı. Yine aynı dönemde yaşayan Hezarfen Ahmet Çelebi ise üzerine kartal tüylerini dikerek yaptığı kanatlarla İstanbul’daki Galata Kulesi’nden atladı ve boğazın karşı tarafındaki Üsküdar’a başarılı bir iniş yaptı.

Bravo sonunda uçmayı başardık! Deyip yazarken bile mutlu olduğumu siz kıymetli okurlarıma söylemeden geçemeyeceğim. :)

Daha sonra insanların gerçek anlamda gökyüzüne yükselmesiyse balonlarla mümkün oldu. Fransız Montgolfier kardeşler, 1783’te kâğıttan devasa bir balon yapıp içini soğuk havadan daha hafif olan sıcak havayla doldurarak başarılı bir uçuş gerçekleştirdiler. Sıcak hava balonları bugün dahi kullanılıyor. İyide hani motorlu uçak ne zaman üretilecek diye soran okurlarım olacak. Onları daha fazla bekletmeden konuya açıklık getiriyorum.

 İlk Uçak

ABD’li Wright kardeşler, başkaları tarafından üretilen çok sayıda planörü inceleyerek 1903 yılında kendi hava araçlarını yaptılar. Ama bu aracı diğerlerinden ayıran ve ona ilk uçak unvanını kazandıran, araçta pervaneleri döndürmeyi sağlayan benzinli bir motor kullanmalarıydı. Wright kardeşlerin uçağı, deneme sırasında 12 saniye boyunca yaklaşık 40 metre uçtu ve güvenli bir şekilde yere indi. Böylece dünyanın ilk motorlu uçuşu gerçekleştirilmiş oldu. 

Nihayet konuyu siz kıymetli okurlarımın huzurunda sona kavuşturmuş oluyorum. 

Bir diğer konuya geçmeden önce aslında bu yazımda sizlere yakın bir arkadaşımın fotoğraf makinesi ile yakalamış olduğu kaliteli anları aktaracaktım. 

Konu fazla uzar belki diyoruz ama varsın uzasın. Yazan yazmaktan keyif alıyor, okurlarda okumaktan. :) 

Dünyada her şeyin babası olan insan yaşamış olduğu anları nesilden nesile aktarmak için bir fotoğraf makinesi üretir. Ama baya havalı bir isim değil mi? Deklanşöre basıyorsun, alttan çekmiş olduğun resim renklimi renkli güzel mi güzel vaziyette kartpostal bir kâğıt üzerine basılı bir şekilde çıkıyor. Bunun da adı fotoğraf oluyor. Fotoğrafın makinesi günümüzde artık çok kolay bir şekilde insanların kullanımına sunulmuş. Bir kalem üzerinde yer alırken başka bir yerde cebimizde taşıdığımız telefon üzerinde yer alıyor. Bazen gizli bir bölmede gizli bir iş yaparken, bazen de sokakta herhangi bir yerde yer alarak fotoğraf çekiyor. Boyutuna ya da tarihine girmeden direkt anlatacağım olaya giriyorum. 

Anları yakalamak hoşumuza gider. Bunu birilerine paylaşmak, onlardan aldığımız beğeniler yine hoşumuza gider. Bir dağ, bir orman, bir gökyüzü olayını yine fotoğraflayıp anı olarak saklaya biliriz. Gökyüzü demişken geçen yıl bir sosyal medyada gezerken güzel fotoğrafların önüme düştüğünü gördüm. Dolunay'ın gökyüzünde hareketlerini an be an yakalayıp güzel şekillerde onu beğenilerimize sunan kıymetli dostum bu kadar hoş bir anıyı bizlerle paylaştığı için ona çok teşekkür ediyorum. Onun güzel anısını bende kıymetli okurlarıma sunuyorum.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —