Hayattan kesitler
Hayatta kalma sanatı diye bir şey var günümüzde. Kimisi para ile sınanır kimisi olmazlara meyilli aşk ile kimisi ailesindeki pervasız ve anlamsız olan mücadele ile kimsinin ise yalnızlık ile bu mücadelesi.
Başlasın o vakit gün. Sabahın seherinde evladı ve eşine iyi bir birey iyi bir aile reisi olmak adına yine o sabahın kör karanlığını arşınlayan adamlar bilirim mesela. Kendisinden çok eşini ve çocuklarının geleceği için üç kuruşa bir köfte ye talim edercesine açlık ve sefaletten kurtulmak adına, bazılarının ağız kokusunu burnunun direklerini sızlatırcasına ciğerlerine kadar çektiği adamlar, bilirim hayata dair ve mücadeleye dair.
Ben kadınlar bilirim kimi zaman yersiz yurtsuz bir yalnızlıkta şefkat ve merhametten yoksun büyüyerek hiç aşk nedir bilmeden anne olmuş ve aşkı annelikte bulmuş kadınlar.
Bitti mi? Elbette ki hayır,
Birde bazı kadınlar bilirim ki eşini ve sevdiklerini ve de geleceğe olan umutlarını yine hayatta kalma mücadelesine kaptırmamak adına sabahtan akşamın alaca karanlığına kadar ömür törpüsü mücadelesi ile perçinleyen kadınlar. Onlarda üç kuruşa çalışarak hayatlarında sadece ailesini düşünmekten geri kalmıyorlar oysa bu mücadele böyle mi olmalıydı orası işte tam bir muamma.
Gençler bilirim mesela. Hayattan zevk almasını bilmeyen etrafındaki gerçekliklerden uzak ve paranın tamamen kölesi olmuş gençler. Dedim ya en başta hayatta kalma mücadelesi diye. Şimdi bu gençler hayatta kalma mücadelesinin neresinde? Öğretilmiş bir boşluk içinde yaşayarak neyin ne olduğunu bilmeden yaşayan gençlik. Öyle bir sarmalın içindeler ki, anlatsam satırların yetmediği, yetmeyeceği korkar bir mücadele onlarınki.
Aşk ile savaşanlar bilirim mesela bu sanatın içinde. Sevgi ve ilgi bağımlısı ama asla sevdiğinden güzel cümleler duymamış kalbi sevgisizlikten kaskatı kesilmiş insanlardır onlar. Ama asla vazgeçmemiş sevgi denilenden etrafında gördüğü güzelliklere itaat ederek sevginin ve aşkın sadece onu yaratan ilahına dair bir gerçek olduğunu bilerek yaşayanlardır onlar. Hayatta kalma sanatı dedik ya, işte burada tamda o raddeye gelmiş bir yalnızlık ta hâkimdir insanlara dair.
Yalnızlık, kimisine göre bir kaçış yolu, kimisine bir işkence, kimisine göre ise bir ritüel. Sadece hayatta kalma sanatına dair yaşamın en gerçekçi hali oysa. İnsan ne yapar ise yapsın hep tek başınadır oysa dimi? Etrafındaki kalabalıklara nispet bir kuytu köşe misali insan ki ah… İle derin bir nefes gibi,
Nasıl ayakta kalacak peki? Yalnızlık denilen şey ALLAH’A has ve mahsus iken insan neden kendisini yalnız hisseder ki. Çok basit onu kimse anlamıyordur etrafı ne kadar kalabalık olur ise olsun. İşte hayatta kalma sanatının en acı gerçekliği bunlardan ibaret.
Hadi bir hikâye anlatalım.
Tapdukun tapusuna kul oldum kapusuna demiş Yunus Emre, ol kapıdan girdiğinde çiğ idi oysa pişti gönüllere sultan oldu gün geldi bir gün dedi ki; Yunus Emre’ye Tapduk,
“Ey Yunus nicedir gelmez oldun toplantımıza seni bizden alı koyan nedir?”
Yunus o vakte kadar sadece bir Yunus idi aslında.
“Dergahımıza odun yüklenir getiririm şeyhim.”
Taptuk bakar ki odunlar dümdüz ve budaksız şaşırır ve sorar ona,
“Peki bu odunlar neden düz ey Yunus!”
“Şeyhim siz her yolda bize doğru olmayı söylersiniz. Bende dergâhımıza yanmak için bile olsa eğri büğrü odunları layık göremedim.”
Tapduk un hoşuna gider bu sözü Yunus’un. Ancak Yunus un sınavı bitmemiştir ve onu yeniden sınamak için,
“Ey Yunus der Tapduk. Nicedir bu dergâhta pişersin hala çiğ hala dünya kokarsın,” diyerek dergâhtan onu sınanması adına yollar.
Aradan yıllar geçer, Yunus deli divane dolanır kendini bulmak için ve yolu uzun zaman sonra tekrar Tapduk’un dergâhına düşer. Yunus hayattan aldığı birçok ders ile kapıda beklerken;
Tapduk Emre’nin odasının kapısı açılır önce eşi çıkar ve “Yunus Efendi hoş geldin” der.
“Şeyhimiz artık çok yaşlandı gözleri görmez oldu şayet bana sorar ise Yunus geldi diyeceğim.”
“Derse hangi Yunus, bil ki seni artık unutmuştur ya da derse bizim Yunus mu? İşte o vakit senin için yeni bir yol başlayacak. Birazdan sabah namazı için kalkacak.” Der.
Yunus Emre geçtiği büyük sıkıntı ve hayatta kalma mücadelesinden sonra Tapduk’un kapısında beklerken, kapı yavaşça açılır. Tapduk Emre kapının önünde zor gören gözler ile karartıya doğru yürür ve eşine seslenir
“Hatun kimdir bu?”
Tapduk Emre’nin eşi;
“Şeyhim o Yunus’tur.”
“Hangi Yunus? Bizim Yunus mu?” diye sorar
“Evet şeyhim.”
“Yunus’um hoş geldin” der Tapduk.
Ve o günden sonra Yunus’un bir ismi daha vardır o da Yunus Emre’dir.
O çıktığı hayatta kalma ve kendini bulma sınavından alnının akıyla çıkarak, gönüllere taht kurdu artık.
Keşke insanlar işte bu hayatta kalma mücadelesinde, Yunus Emre gibi sabırlı ve aşk ile dolu olsa gönülleri.
Aşk ile abat olanın sonu hüsran olur
Mülk ile abat olanın sonu bedbaht olur
Saygılarımla