MUSTAFA KATIRCI

Tarih: 09.07.2023 16:01

HAYATTAN KESİTLER

Facebook Twitter Linked-in

Hayattan kesitler 

Dikkat ettim de şu sıralar ülkenin gündemi alım gücü zorluğu. E hali ile insanların hayalleri var. Gelecek kaygısında boğulmaktalar.

Öte yandan alım gücü her ne hikmetse ki biz inançlı insanların Allah'a olan bağlılığımızın yegâne unsuru olan kadere imanın, reel yaşantı denilen oluşuma denk düşmemesi ve yenik düşmesi. Aslında insanlarında kaybettiği değer ise şükretmeyi bilmemek, ben demiştim tezahürü, başımıza daha ne gelebilirdi ki gibi isyan içeren cümlelerin içinde; “Sizi bu dünyaya sınanmanız birtakım sıkıntılar arada güzellikler görmeniz için gönderen yüce Allah’ın gücüne gitmez mi?”

Evet toplumumuz ağır ve derin badirelerden geçerken hunharca harcanan paraların tatil yerlerinde yapılan sorumsuzca israfın öbür taraftan haddi hesabı olmayışının, bir yanda kıt kanaat geçinen insanların omuzlarına bindirilmiş yaşam savaşının mermileri misali ağır sorumluluklar. Yaşam kaygısı öbür yanda ise bana dokunmayan yılan misali bin yaşa denilen düşüncelerin oluşu.

Ne garip insanlar var dimi? 

Şimdi gelelim ülkedeki alım gücü ve sonradan yaşanan sıkıntılara.

Toplumun birçok kesiminde var olan sıkıntının asıl nedeninin ülkeyi yöneten idarecinin dudağından çıkacak kelimelerde oluşumu yoksa onun yerine işverenlerin birazda onlara tanınmış olan haklarını işçisi üzerinden aşırı derecede kullanarak, yine işçisinin üzerinden daha fazla para kazanmak, işçisine emekçisine sadece bir et parçası gözüyle bakmasına mı, bağlamak gerekiyor. Halkın çoğunluğunun istediği şartlar ile işveren ve devlet yönetimindeki idarecilerin hiçbirinin gözünde bir mana ve ehemmiyet teşkil etmediği gerçeği ile karşı karşıyayız.

Bunun asıl sebebi bahsedilen eskiden konulmuş anayasa mı?

 

Peki bu idarecileri bu devletin başına geçiren HALK mı yoksa sömürge düzeni denilen bu duruma sebep olan büyük ölçekli işverenler mi?

Sorunsal çok büyük, çözümü nerede? Nasıl yapılmalı? Bu halkın bir bölümü sefalete sürüklenirken, diğer bir bölümü neden bolluk içinde?

Her şerde bir hayır vardır. Bugünleri de atlatacaktır bu ülke insanı.

Gelelim hikâyemize;

Bir gün avlanmayı seven Hünkâr, veziri ve adamlarını alır ava çıkar. Veziri ise, “her şerde bir hayır vardır.” cümlesini sık kullanır.

Av sırasında Hünkârın parmağı kopar ve vezir, “üzülmeyin Hünkârım bunda da vardır bir hayır.” der. 

Hünkâr acı ve öfkeyle vezire, “bunda ne hayrı olacak be adam. Atın bunu zindana bir hafta kalsın.”der 

 Veziri götürürlerken, “unutmayın bunda da bir hayır vardır Hünkârım.” diye geriye dönerek bağırır.

Aradan birkaç gün geçer Hünkâr alır adamları yeniden ava çıkar vezir mahzenin parmaklıklarından görür ve Hünkârım bunda da vardır bir hayır der.

Hünkâr gülerek, “He He vezirim He He.” Diyerek alay eder.

Ormanın derinliklerine dalarlar av sırasında bir vahşi kabile ile karşılaşırlar ki ne mücadele, kılıçlar çekilir, yerli kabile galip gelir. Esir düşer Hünkâr ve adamları. Kabile insan eti yiyen kabiledir tüm adamları öldürülür. Tam sıra hünkâra gelir bakarlar ki Hünkârın parmağı yok. Kabilenin inancına göre ne çeşit varlık olursa olsun, azasında aksaklık varsa o yenmez ve mundar görülmektedir. 

Hünkârı salarlar. Kaleye gelen Hünkârı görenler şok içindedir. Hali perişan vs… 

“Çabuk bana veziri çağırın.” der. Vezir gelir;

“Ey vezir her şerde bir hayır vardır demiştin dimi parmağım ile ilgili olan söz gerçekleşti lakin sen zindana atılırken de her şerde bir Hikmet vardır demiştin bunu neden söyledin peki?”

“Hünkârım siz beni zindana atmasaydınız bende sizinle birlikte ava gidip ölebilirdim.”

 

Saygılarımla


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —