Hayattan Kesitler
Dilin kemiği yok, söz kelamı aşıp gider.
Yaşanan süreçte insan her zamandan ya da zamanın her anından büyüklü küçüklü bir ders almayı bilmeli. Bugün başımıza gelen bir musibet, ya da mutlu olduğumuz bir durumdan dahi o dersi alabiliyor isek ne mutlu. Çünkü bu dünyaya sınava tabi tutulmak adına gönderildiğimizi bilmemiz ve ona göre yaşantımıza yön vermemiz gerekmiyor mu sizce?
Peki nasıl ya da ne amaçla bu sınavı yaşıyoruz? Sınavın sonucunda biz insanlara vaat edilen sonuç hakikatinin farkında mıyız?
Bu dünya bir sınav evet insan yaptıkları ve yaşantısına yansıttıkları ile ahret hayatına kendi ateşini ya da nurunu götürecek olandır.
Hadi gelin bunun ile ilgili bir hikâye anlatalım.
Osmanlı zamanında karşılıklı komşu olan iki esnaf varmış birisi Müslüman Ahmet Efendi, komşusu ise Yahudi’dir. Müslüman Ahmet Efendi esnaf, her vakit namazında dükkânını komşusuna emanet eder ibadetlerini aksatmaz bilindik Müslüman yaşamına uygun yaşamaya çalışan bir insanmış.
Yahudi komşusu Morris Efendi de kendi inancı gereği yaşamını sürdüren bir insan iken; Günlerden bir gün Ahmet Efendi'nin yanında perişan halde biri kız biri erkek çocukla kadıncağızın biri gelir. Selamını verir ve esnafımıza, “Beyim Allah kolaylık versin benim eşim Osmanlı askeri sefere gitti uzak diyarlara. Bizde bu yıl kuraklık oldu mahsulümüz az ama bayram geliyor işte. Ben kendime bir şey istemiyorum ama çocuklarıma elbise ve ayakkabı verebilirsen sana duacı oluruz.”
Ahmet Efendi alışılagelmiş hayatın sıkıntısından olsa gerek kadıncağıza çıkışır. “Üzgünüm evladım olmaz bak zaten işler durgun ve sıkıntılı bir süreçteyim,” der. Kadıncağız boynu bükük ve “Allah yine de razı olsun anladım beyim,” der ve tam çekip giderken iki çocuğu ile Morris Efendi olaya karşıdan şahit olur ve yüreğinde bir acı hisseder. Kadınlın peşinden koşar.
“More kızancığayım az önce Ahmet Efendi sana çıkıştı sen onun gönlünü hoş gör, üzülme gel ben senin çocuklarına istediğin şeyleri alayım sen asla Ahmet efendiye darılma olur mu,” der.
Kadıncağız mutlu olur ama çekinir Morris Efendiden. Utana sıkıla gider, çocuklarını da alarak.
Ahmet Efendi kafayı kaldırır ve bakar ki, Morris Efendi çocukları giydirmiş kadıncağıza da elbise ve ayakkabı vermiş. Ahmet Efendi de utanır ama asla düşünemez, merhametin gönlünde bir yara olduğunu.
Morris efendiye dönerek der ki;
“Allah sana Hidayet nasip eylesin Morris Efendi.” Diye oda dua eder.
İşte o gece Ahmet Efendi, rüyasında cennet ile müjdelendiğini görür. Melekler onu cennette dolaştırırken bir tane köşk görür ki, “Aman Allah'ım o ne şaşalı o ne güzel bir köşk,” Gayri ihtiyari meleklerden birisine sorar; “Ey melekler bu ne kadar güzel bir köşk bu ne kadar güzel bir mekândır bu köşk kimin?” diye sorar. Meleklerden birisi ona dönerek der ki, “Bu köşk senin karşı komşun Morris Efendinin.”
“İyide nasıl olur,” der Ahmet Efendi. “Morris Müslüman değil ki?”
Melek ona dönerek der ki;
“Hani dün sana bir kadın ve iki çocuk gelmişti, bayramlık istemişti.”
“Evet,” der Ahmet Efendi.
“İşte onları bayramda sevindirdiği için Allah ona hidayet nasip etti ve Müslüman olması için seni tayin etti. Bu bağlamda sende merhametini sorgulayacak ve ona göre yaşayacaksın inşallah. Sende onun bu yaptığı iyilik ve karşılığında senin durumunu kadına anlattığı için ise sende bu cennet ile müjdelendin. O bu köşkün sahibi oldu. Bu Köşk merhametli gönüllere verilir. Bu Allah’ın merhametli kullarına ikramıdır.”
Kan ter içinde uyanır Ahmet Efendi, Allah’ım ben nasıl bir hata ettim der! Beni de bağışla diyerek dua eder.
Sonra sabah namazını kılıp koştur koştur dükkâna gider. Bakar ki Morris kapıda oturuyor.
“Morris Efendi dün sana gelen çocuklar ve kadıncağızın borcu ne?”
“Ben ödeyeyim ne olur,” der.
“Yo!” der, Morris.
“Sende aynı rüyayı gördün değil mi?” diye hafif tebessüm ederek.
Ahmet Efendi boynunu büker ellerine yapışır Morris’in. “Kardeşim bağışla ben hiç iyi bir insan olamamışım meğerse”
Morris, Ahmet ‘i kaldırır ve “Şimdi nasıl Müslüman olacağım?” diye sorar. İkisinde de gözyaşları sel olur. Alırlar abdestlerini ve Kelime-i şahadet getirtirler. Ahmet Morris’e; “Bundan sonra senin adın Muhammed olsun.” der sarılırlar.
Evet yaşanan bu hikâyede görüldüğü üzere, insan bu dünyada her an her saniye bir sınavdadır. Asıl olan gönüller yapmaktır. Asıl olan sevmekti. Asıl olan umut etmektir ve Allah’tan hayırlısını dilemektir.
Dostun da güzel gönüllü olanına denk gelesiniz
Saygılarımla
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.