Hayattan Kesitler
İnsan ne yaparsa kendisine yapar derler. Oysaki insan yaratılışındaki fıtratta nice sınavlardan geçeceğini bilen ama tezahür edemeyen değil midir?
Nedir tezahür peki? Anlamak mı? Anlayabilmek mi? Yâda başa gelecek olayları önceden kestirebilmek mi? Hep bir soru ve sonucu beklenen zaman sarmalı.
İnsan diyorum ne yaparsa kendisine yapar mı? Peki nereden bilsin yaşamı süresince yaşadıkları her an her saniye başına sıkıntılar açacak. Oysaki gönlü öyle ister mi olmasını. Elbette ki kâinat bir düzen ve mizan üzere yüce yaratanın bize sunduğu şu fanilikte insanın kendisini bulma çabasına ne demeli. Kendisini ispat için yapmadığı şey kalmamış ve hep sonu hüsranla sonuçlanan mücadelelere ne diyebiliriz peki? “Kaybetmek istemiyorum ama hayat bana hep böyle davranıyor” demek isyana teşvik eder Buda insan için katlanılması daha zor sıkıntılara düşmesine yol açar, o vakit isyanı kafamızın içinden silip atmalıyız. Bu kadar karmaşanın içinde birde etrafındaki insanlara yardımcı olan her daim maddi manevi yardımda bulunan insanlar var ve onlar iyi ki varlar.
Bugün yenidünya düzeni denilene hızla sürüklenirken, hayatımızın anlamı olan değerlerimizden kopmaya başladığımızın farkına ne zaman varacağız, Yâda hiç varamadan geçmişle avunarak kaybolup gideceğiz. Eleştiri yapmaktan aciz bir toplum haline gelmedik mi? Kardeşin kardeşinden dahi bihaber yaşadığı bir dünya düzeni işte. Ama yine söylemek gerekir insan ne yaparsa kendisine yapar. Diğer insanlar bir vesiledir aslında.
Allah o insanları karşımıza her daim iyi ya da kötü bir vesile kılar ve biz insanlar aslında Allah’ın bize verdiği bu sınav ile hak ettiğimiz şeylere ulaşırız. Bunun sonucunda bu dünyada kazanmasak bile belki de ahret hayatında kazanacağız.
Allah bize hayırlı olanı nasip eylesin.
Gelelim hikâyemize;
Zamanın birisinde bir cami çıkışında, oğlu tarafından bir ihtiyar hırpalanıyormuş. Çevredekiler şaşkın çocuğa kızıyor ve yapmaması için onu uyarıyorlarmış. O ise çevredekilere “siz karışmayın bu benimle babam arasında” diyerek tersliyormuş,
Ne gariptir ki ihtiyar adam, oğlu ona her vurduğunda gülüyor “ya ne geldi ise garip başa, oda benim kendimdendir” diyerek söyleniyormuş. Bu olay cami önünde bir kaç kez yaşanmış.
Caminin imamı ile konuşmuşlar ve ikindi namazı çıkışında imam ve cemaatindekiler adamı caminin çay ocağına götürürler. İmam söze girer, “yahu üstadım bir kaç gündür oğlun seni her öğlen namazında gelip hırpalıyor ama sen gülüp geçiyorsun nedendir? Merak ettik açıkçası”
Adam çaydan bir yudum çeker, ellerini dizlerine koyar;
“İmam efendi, o beni hırpalayan çocuk benim oğlum. Dayak meselesine neden gülüyorum bilir misiniz?
İmam ve cemaat hep bir ağızdan sorar
“E… neden?”
“Çünkü bende evladımın yaşındayken babamı çok döverdim. Babam da şöyle bir beddua etmişti, bana. İnşallah sana senin gibi bir evlat verir de Allah Zülcelâl Sende benim gibi acı çekersin be oğlum.”
İmamın ve cemaatin gözleri yaşarır. Adam iki gözü iki çeşme ağlar ama artık eskiden babasına yaşatmış olduğu şeylerin kendi başına gelmesinden asla hayıflanmaz.
SAYGILARIMLA
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.