Hayattan kesitler
Uzunca bir aradan sonra merhaba diyelim hali ahvalimizi soranlara selam olsun.
Bir de yüce mevlaya salatüselam olsun. Bugünlere beni siz gönül dostlarım ile buluşturdu çok şükür.
Bugünün manasını anlamak için önce biraz geçmişe uzanalım. Sahi her kelamın başında birçok insanın dilinde bu kelime var ESKİDEN ŞÖYLEYDİ. Ah… O eski zaman sarmalı aklımıza bin bir çeşit şey gelir dimi? Kıssadan hisse işte eskiden yaşanılan mahalle kültürü ve komşuluk ilişkilerinden dem vurmak mesela.
Neydi? Eskiden o komşuluklar.
Küçük bir örnek ile anlatılan şey sadece kendimizi o zamanda hissetmemize nasılda yetiyor ama, eskiden komşuluk denilince akla ilk gelen şey, akşam üstü üzüm teveği ile sarmalanmış ve paslı borular ile çevrelenmiş bir çardak ve loş bir sarı ampulün altında içilen çayın çitlenen ay çekirdeklerinin çıtırdayan sesi ile yapılan muhabbetin tadı… Neyde var gecenin geç saatlerine kadar oturularak, yaşamlarının zor olsa da mutlu ve huzurlu geçirilen zamanın tanığı olmanın hazzı bir başkaydı. Komşu kadınların ayrı bir dedikodu fiskosu edasındaki başkalarını çekiştirmeleri, erkeklerin ise yaşamlarına ve hayat şartlarına, ekonomiye dair süregelen koyu muhabbetleri ile süslendiği günlerdi.
Eskiden o mahallede yaşlı teyzemiz vardı, mahallenin en uç köşesindeki iki katlı evin camında sardunya, menekşe saksılarının arasından bakarak, mahallede neler olup bittiğini bilen ve gören. Haber almak isteyenlerin bir numaralı danışmanı ki şimdinin caall center gibi mübarek her bir şeyden haberi olan o naif yüzündeki yaşlılık çizgilerine aldırmadan hep gülen teyzemiz.
Birde ihtiyar delikanlısı vardır o mahallenin. Genç ve delikanlı çocukları uyaran onlara hayatın yolunu, yaşadıklarına binaen harmanlayıp aktaran ve onlara hep bir fikir danışmanı olarak yön çizen o ihtiyar delikanlı. Karısını yıllar önce kaybetmiş ve asla ona olan sevdasından vazgeçmeyerek “Bu dünyada ayrıldık ama ahrette buluşuruz ve sevdamıza tekrar devam ederiz” derdi. Dualarını her sabah namazında gittiği camide en ön safta gerçekleştiren o ihtiyar delikanlımız vardı ah… Ah…
Mahallenin bıçkın delikanlıları vardı o zamanlar bir de mahallenin genç kızlarını kendi kardeşi gibi koruyan. Gönlü düşse bile edep ve hayâdan asla taviz vermeyip gizliden gizliye sevdasını içine mahkûm eden yine de sevdasından asla taviz vermeyen delikanlı adam gibi adamlar vardı. Sevdasını söylese haykırsa dahi ilk önce uğruna narı ateşle yanacağı kadını ve ailesini incitmemek adına hiçbir şey yapmaktan hayâ eden çekinen adamın hası ama gönlü pamuk gibi olan delikanlı ağabeylerimiz vardı işte.
Mahallenin genç kızları vardı mesela, her biri annelerinin ve babalarının hayata dair mücadelesini görerek ailesine yük olmamak için okuyan ve onları ileriki yaşamlarında rahata erdireceğini ümit ederek çabalayan.
Bittimi elbette ki hayır;
O zamanın genç kızları anlatıldığından çok daha başkaydı. Sevgi denildiği zaman, cömertlik ve aşkta günümüzdeki ipe sapa gelmez aşk furyasına taş çıkartacak kadar içten seven kadınlardı onlar.
Bizi aslında biz yapan şeyler var mesela
Sevgi
Saygı
Hoşgörü
Tevazu
Umut
Ve bunun gibi birçoğu işte biz bu değerlerden maalesef ki uzaklaşmaya başladığımızın farkına varılmalı artık. Dedik ya biraz o zamanlar biraz günümüzle muhabbete devam edelim.
Bakkal amcalar vardı mahallenin tam ortasındaki dükkânı her sabah erken vakitte açan. Mahallenin her bir ferdinin aybaşındaki maaş gününde veresiye defterini yeniden tazelediği ama asla bir birilerine saygısızlığın hadsizliğin o dükkânın içinde asla yaşanmadığı. Bakkalının girişinde mahallenin çocuklarının hayallerini süsleyen rengârenk topların olduğu bakkal amcalar.
Şimdi siz gidip bir marketten günümüzde veresiye alışveriş yapabiliyor musunuz ya da ayın başında maaşı alınca hesabı hallederim dediğiniz bir kasabınız var mı? Varsa yoksa kredi kartlarının insanın cebini boşalttığı gibi gönlündeki cömertliği de sömüren bir düzenin içinde verilen savaşta gibiyiz.
Nerde eski mahalle kültürü?
Nerde eski komşuluklar oysa…
Mahallede birinin vefatı duyulunca elindeki işi bırakıp koşan o komşular nerede?
Birisi hastanede yatarken ailesinden önce gidip hastanın yanında refakatçi kalan o güzel gönüllü insanlar nerede?
Şimdiki rezidans hayatında daha yan komşusunun adını dahi bilmeyen gençlik, aile kavramını kendi ailesi ve çoluk çocuğu kadar kısıtlayan insanlar topluluğuna dönüşmüşüz ve haberimiz yok ya da var ama işimize geldiği gibi davranıyoruz.
Sılayı rahim yapmak vardı eskiden, geçmişin hatıralarında kalmasını istemeyenlerin baba ocağına giderek her bayram onların elini öpen hatta rahmetli olmuş olsalar bile burası bizim ata yadigârımız diyerek yola koyulan, duvarları kerpiç tahtadan olan o tek katlı evin kapısını aralayan gönlü güzel insanlar Şimdi nerede?
Cevabı basit aslında
Şöyle bir önümüze bakalım mı?
Önümüzdeki süreçte Kurban Bayramı'nı ifa edeceğiz. Amacı dini mümin İslam’ın Allah katında kulluğa layık olmak adına her yıl kutlanan ve Allah yolunda kurbanların kesildiği bir bayram. Ama şimdiki zamanın insanlarının birçoğu bu bayram kurban kesmek yerine; “Ben uğraşamam” diyerek, başkalarına vekâlet verip nasılsa bayram zamanı yaza denk düştü hadi tatile gidelim, güneyin sıcak sularına kendimizi bırakalım diyerek kendisini kandırdığı, ailesine çocuğuna sözüm ona güzel yaşam sağladığı düşüncesine kapılmış.
Ana babasını ihmal etmiş
Yeni nesil ebeveynler oldu
Ne mutlu dimi onlara?
Sorsan cebinde para yok
Ayranım yok içmeye
Tahterevalli ile gider başka bir yere düzeninden artık sıyrılmaları gerekmiyor mu?
Türk halkının özüne, dinine komşuluk ilişkilerine, sevgiye, Saygıya, hoşgörüye, tevazua sarılmasının vakti çoktan gelmiştir artık. Yoksa sadece eskiden güzeldi kelimesi dilimize pelesenk olarak kalacak ve yenidünya düzeninde kim kime dum duma yaşamaya mahkûm bir halk olarak kalacağız.
Uyan ey… TÜRK halkı!
Uyumanın, hatta zamana ayak uydurmanın sırası değil, zamana tabii ki ayak uyduracağız ama bu şekilde değil. Geç kalmadan her şey çözüme kavuşur temennim.
Gelelim kıssadan hisseye;
Bir gün komşusu ihtiyar evli bir çift varmış. İhtiyara bir gün delikanlının işi düşer derki amca bana şu kadar para lazım, hanım hamile vs.
Derki; “Şu duvarda bir tablo var ardında bir delik git oradan al.” Alır genç adam, “İki güne getireceğim.”
Getirir de adam derki “Tamam git yerine koy.” genç adam tabloyu kaldırır arkasındaki demlikteki kese kâğıdına parayı koyar.
İkinci seferde aynı hadise hâsıl olur. Yine getirir ve yerine koyar. Günler geçer birkaç ay sonra Adam yine gelir çocuk doğacak amca para lazım oldu der. Adam derki git yerini biliyorsun ama getirmeyi unutma der. Ama genç adam parayı getirmeyi unutur yerine koymayı unutur.
İleriki zamanda yine paraya ihtiyacı olur ihtiyar der ki para orda tablonun altındaki delikte genç adam yine parayı alır ve yine mutlu olur. Ama yine parayı geri getirip yerine koymayı unutur ve geri getirmez.
Allah’ın hakkı üçtür üçüncü defa da alır yine getirip yerine koymaz. Zaman geçer öyle bir an olur ki genç adamın karısı ve çocuğu amansız hastalığa yakalanır. Bir bakar amca kapıda oturuyor perişan ve üzgün bir halde gelir ve der amca para lazım oldu karım ve çocuğum çok hasta!
Adam tebessüm eder; “Git evlat tablo altındaki delikten al yerini biliyorsun.” Genç adam umutlanır büyük bir heyecanla gider tabloyu kaldırır ve bir bakar ki para yok, bir Hışımla çıkar dışarı adama sinirlenerek; “Yahu amca hani para oradaydı. Beni niye kandırdın bak beni neden umutlandırdın ki bu kadar, kalbim çok kırıldı. Zaten eşim çocuğum perişan.”
Adamcağız bastonuna yaslanarak dönüp genç adama şöyle söyler;
“Ya… Evlat, para oradaydı, orada olmasına da sen geldin aldın, geldin aldın Allah’ın hakkı üçtür yine aldın. Peki, ama sen aldığını yerine neden koymadın ki şimdi parayı soruyorsun.” der
Bayramınız size sevdiklerinize
Güzellikler getirsin
Hayırlı bereketli bayramlar
Saygılarımla