"GÖLGELİ LABİRENT "
11 Ağustos Pazar...
İşte zamanı geldi. 32 sene sonra yazdığım son mektup!
Alışılmışın dışında bir şey yapmak beni biraz korkutsa da yüzleşmem gerektiğini biliyorum. Nefesim kesiliyor, ellerim titriyor yazarken. Sanırım derin bir nefes alıp başlamalıyım yazmaya...
Aklımın labirentlerin de kaybolduğumu hissediyorum artık. Yürek kırıntılarımı bırakıyorum ardımda, olur da belki onlar bana yön gösterir bu geri dönülmesi zor yolculukta. Ayaklarımda can kesikleri, damla damla tüketiyorum ömrümü. Ne yana dönsem sen ol isterdim baktığım her yerde, ama galiba git gide kör oluyorum...
Rüzgârlara da aşk olsun nicedir getirmiyorlar kokunu...
Olmaz dediğim yapmam dediğim ne varsa, hayat hep altın tepside sundu bana. Enteresan olansa ne biliyor musun? Seçme şansımın olmaması, ne kadar trajikomik bir durum... Bütün seçenekler sensizliğe çıkıyor, nereye gitsem ne yana dönsem hep aynı yalnızlık...
Aynaların arkasında hiç bilmediğim gizemli sır çiçekleri... Hapsolmuş, kayıp, daha tomurcuklanmadan sökülüp atılmış... Sesler şekilleniyor labirentlerin dönemeçlerinde. Im… Sanırım… Renklerin tezahürü bu, ya da… Aklımın başka bir oyunu...
Aslında hissettiğim her duygunun aynaların ardında bir dünya yarattığının farkında bile değildim... Umarım kaybolmam...
Bir... İki... Üç... İşte buldum seni… Gördün mü kaçamadın benden... Lütfen tut ellerimden bilsen, ta… nerelerden geldim ben.
Biliyorum bana çok kızgınsın, seni terk ettiğimi düşünüyorsun. Bilmiyorsun; seni korumanın senden vazgeçmekten başka yolunun olmadığını... Ama artık hepsi geride kaldı cidden bak!
Elmanın üstüne yemin ederim... Ha bir de çikolatanın...
Birilerine yakalanmadan acele etmeliyiz. Çıkartmalıyım seni bu labirentin küflü duvarları arasından. Lütfen gayret et. Çekiniyorsun biliyorum, güvenemiyorsun, haklısında...
Seni burada bıraktığımda henüz 9 yaşındaydım. Ben de çocuktum affet... Hayatın seni inciteceğini anladığım çocuk yaşım... Anla işte ben büyürken sen hep 9 yaşında kalmalıydın...
Hamiline...
Her doğum günümde sana yazdığım mektupları biriktirdim, her birini mühürledim. Tek tek açıp okuduğunda daha iyi anlayacaksın beni... Tamı tamına 37 günlük yolumuz kaldı. 32 senelik bir esaretin sonu...
Ah… Kafam karıncalanıyor, gökyüzü epeyce bulanık... Sanırım ilaç saatim geldi.
Şiş… Sessiz ol! Elimi sakın bırakma. Unutma… Az kaldı 18 Eylül Çarşamba...
Not:
Yürek kırıntılarına basma